İspanya: Kadınların bir günlük grevi “neredeyse bir devrim”

İspanya’da Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde gerçekleşen şey dikkate değerdi. Barcelona gazetesi El Periódico“grevden öte, neredeyse bir devrim” tanımı getirdi. Aralarında erkekler mevcut olsa da çoğu kadın 6 milyondan fazla işçi 8 Mart’a dikkat çekmek amacıyla ilk kez düzenlenen greve gitti. 120’den fazla şehirde yüzbinler, sadece 2011’de indignados veya 2003’ün savaş karşıtı yürüyüşleriyle karşılaştırılabilecek olan büyük gösterilere katıldı.

[Source]

Feminist Koordinasyon’un örgütlediği kadın hareketi iş, okul ve ev işine yönelik 24 saatlik grev kararı almıştı. Daha ufak sendikalar (CGT, CNT, Intersindical vd.) destek vermeye karar verdiler ve sokağa çıkmak isteyenleri koruyacak yasal kılıfı temin ederek bir günlük genel grev çağrısında bulundular. Ana sendikalar CCOO ve UGT, baskı altında kendilerini her vardiyada iki saatlik bir iş bırakmayla sınırlandırdı. Sendika bürokratları alışıldık mazeretlerin hepsini sundular: “bunun için hava uygun değil, daha ılımlı bir şeyle başlayalım”. Elbette böyle bir yaklaşımla herhangi bir eylem için hava yakalamak zordur!

Talepler oldukça çeşitliydi: cinsiyetler arası ücret farklılığına karşı gelmekten, kadınlara yönelik şiddetin reddine, ev işlerinde kadının oynadığı rolü vurgulamaya. Sağ kanat iktidar partisi ve ayrıca Ciudadanos’tan gelen “elbette kadın haklarını destek”ledikleri ancak “anti-kapitalist” nitelik taşıdığı için greve karşı oldukları anlamındaki beyanlar sonrası çağrı çabucak siyasal bir nitelik kazandı. San Sebastian piskoposu grev çağrısının arkasında şeytanın bulunduğunu ifade etti!

8 Mart arifesinde halihazırda Barcelona, Madrid ve başka şehirlerde büyükçe gece gösterileri vardı. Amaç “geceleri elde etmek”, kadınların rahatsız edilmemesi, tacize ve şiddete uğramaması ve gece ya da gündüz günün herhangi bir saatinde güvenliklerinden endişe etmeden yürüyebilmesini talep etmekti.

8 Mart ülke çapında on binlerce kişinin greve katılımıyla başladı. Bunların bazıları üniversitelerdeydi, diğerleri büyük işyerlerinde, diğerleri de şehir merkezlerindeki mağazaları, alışveriş merkezlerini, restoranları ve fast food dükkanlarını kapatan mobil gözcülerdi. Büyük sendikalar sadece iki saatlik bir iş bırakma çağrısında bulunduğu ve çoğu yerde sendika bürokrasisi kasten yanlış bilgi yaydığı için grevin esasına ilişkin bir karmaşa vardı. Başka işçiler, greve giderlerse işverenlerinden misilleme gelmesinden çekindiler ancak dışarıda büyük, canlı grevin varlığı yüreklendirici bir teşvik sunuyordu.

Katalonya’da ayrıca Katalan cumhuriyetçi hareketinin sonbaharda oluşturduğu geleneği takip ederek çok sayıda büyük yol kapatmalar görüldü.

Grev hareketi milyonlarca işçinin (kadın ve erkek) bütün gün ya da iki saatlik iş bırakmaya katılımıyla devasa bir nitelikteydi. Çok sayıda büyük işyerinde UGT ve CCOO bürokrasisi çağrıda bulundukları sınırlı eylemi düzgün biçimde örgütlemediler dahi. İki örnek vermek gerekirse, Renault fabrikasında aslında sabah molasının uzantısı olan beş dakikalık bir iş bırakma için anlaşma yaptılar. Katalonya’da SEAT fabrikasındaki iş bırakma ise bir saatti. Ancak başka sektörler ve kamu sektöründe (kitle medyası, eğitim, sağlık hizmetleri vb.) çok sayıda işyerinde çoğu işçi bireysel ya da örgütlü biçimde bütün gün eyleme geçme kararı aldı. Toplamda, CCOO ve UGT’ye göre, 6 milyon işçi bir şekilde greve katıldı. Bu, ülkede her üç işçiden biri demek: büyük bir başarı.

Hareketin yarattığı kamuoyu baskısı o kadar büyüktü ki 8 Mart öncesinde grevi kötüleyen ve kamusal olarak greve karşı çıkan tanınmış TV sunucuları greve katılmak zorunda kaldı ya da bazı durumlarda ekiplerinin grevi nedeniyle yayına çıkamadı.

Bütün şehirlerde öğle arasında da onbinlerin katıldığı büyük gösteriler vardı. Öğrenci gençlik önemli bir rol oynadı. Büyük şehirlerde, iki, üç hatta dört ayrı toplanma noktasının bulunduğu durumlar görüldü. Hareketin devasa niteliği ona aynı zamanda kendiliğindenmişçesine bir hissiyat da verdi.

Akşam, ülke çapında büyüklü küçüklü yüzlerce şehir ve kasabada devasa gösteriler düzenlendi. Ortak bir özellik, o kadar çok insanın katılımı nedeniyle başlangıç öncesinde gösteri güzergahının hıncahınç dolmasıydı ve yürüyüşün sonundakilerin son noktaya varması uzun zaman aldı. Barcelona’da farklı mahallelerden gelen kollar Gran Via ve PI Catalunya’yı kaplayan ortak bir gösteri alanında birleşti.

Eylemciler sayının 600 bin olduğunu söylüyor. Madrid’deki gösteri de daha başlamadan bütün güzergahı doldurdu ve bütün kalabalığın son noktaya ulaşması dört saat aldı. Burada eylemciler sayının, El País kapağında görülebileceği üzere, bir milyon olduğunu söylüyor.

Büyük kalabalıklar ayrıca Bilbao (50 bin), Pza del Castillo meydanını doldurdukları Pamplona-Iruña ve yerel polisin katılımcı sayısını 70 bin olarak gösterdiği (toplam nüfus 250 bin) Vitoria-Gasteiz’de de yürüyüşe katıldı. Galiçya’da Vigo, Coruña, Santiago ve başka yerlerde büyük gösteriler düzenlendi. Endülüs’te Sevilla’da yerel konseyin katılımcı sayısını 100 bin olarak verdiği büyük gösteriler düzenlendi. Granada’da muhtemelen 50 bin kişi gösteriye katıldı ve Malaga, Cadiz ve başka çok sayıda yerde gösteriler düzenlendi. Valencia’da başkentte ve başka şehirlerde dev gösteriler vardı. Asturias, Aragón, Castilla, Kanarya Adaları ve Balearic’te de. Bütün ülke eşi görülmemiş bu harekete katıldı.

Şehirden geçen hızlı tren hattının kaldırılmasını talep eden bir hareketin bulunduğu Murcia’dan ayrıca bahsetmek gerek. 8 Mart tarihi, aylar boyunca her gün düzenlenen ve acımasız polis müdahalesiyle karşılanan gösterilere istisna teşkil etmedi. Aynı zamanda Barcelona’da ve Burgos’ta da polis baskısı anları görüldü, ancak gün esasen gösterilerin devasa niteliği nedeniyle göreli olarak barışçıl bir şekilde tamamlandı.

Gösterilerin ana odağı elbette feminist hareketin talepleriydi. Sadece kadına yönelik şiddet ve ücret uçurumları gibi en açık meseleler değil aynı zamanda kadınların işte, kamusal yaşamda, evde ve medyada her gün deneyimlediği ayrımcılık ve cinsiyetçiliğin kesin reddi de gösterilerin parçasıydı. Gına getiren eza ve hakaretlere dönük öfke onur talep eden dev bir gösteriyle patladı.

Her yerdeki hava militancaydı ve genç kadınların savaşçı ruhunun hakimiyeti söz konusuydu. Günün en popüler sloganlarından biri “kadınlar olmadan devrim olmaz” idi. Aslında çoğu insan 8 Mart’ın havasını bir devrimle kıyasladı. Hakiki bir devrimci hareket en fazla baskı gören toplumsal grupları, bu örnekte kadınları, kendisine katmadan başarıya ulaşamaz. Gösterilerdeki genel hava Bilbao’daki öğle arası gösterisindeki görüntülerle özetlenebilir. Bir koro geleneksel işçi hareketi şarkısını sözlerini göçmen kadınlara, güvencesiz kadın işçilere vb. yönelik baskıları kınamak için uyarlayarak seslendirdi. Şarkı “greve, yüzler, greve, binler… erkek şovenist devlete karşı: genel greve!” nakaratıyla bitiyor. Bu, kadınların özgürlüğü hareketinin kesin bir şekilde sınıf bakışı ve işçi sınıfı mücadelesi yöntemlerini benimsediğini gösteriyor.

Bu sıradışı mücadele günü aynı zamanda daha büyük bir şeyin de parçasıydı. İspanya’da kapitalist krizin etkisi, siyasal hayatta yolsuzluğun her tarafa yayılan rolü, resmi siyasetteki pat durumu ve demokratik haklara yönelik gittikçe artan saldırılar karşısında huzursuzluklar birikti. Bunun bir yol bulması gerekliydi: bir ifade kanalı. Geçen haftalarda emeklililerin büyük şehirlerde binleri toplayan, bazı durumlarda polis hatlarını yaran spontan eylemleri görüldü. Çoğu yorumcu için emekliler takip edilecek örnekti. Şimdi çok daha fazlası, 8 Mart hareketinin başarısı sonrası “ihtiyacımız olan buydu, buna benzer bir şey bekliyorduk” diyor.

Sadece birkaç hafta önce hakim görünen reaksiyoner İspanyol milliyetçiliğinin yüzeysel halet-i ruhiyesi artık ortada yok. Sınıf mücadelesinin taze havası ile süpürüldü. Bu hareketin, 2011’de indignados gösterilerinde, 2012’de kesintiler ve kemer sıkma karşıtı gösterilerde ve Katalan Ekimi’nde olduğu gibi ikincil rol oynayan ve çoğu durumda birer engele dönüşen sendika liderlerinin sınırlarının ötesine geçtiğini vurgulamak önem arz ediyor.

Feminist grev çok sayıda meseleyi ön plana çıkardı. Tartışılan konulardan birisi bütün kadınların sınıflarından bağımsız olarak aynı çıkarlara sahip olup olmadığına ilişkin soru etrafındaydı. Bu sorun sağ kanat Halk Partisi (PP) ve Ciudadanos’tan üst sınıf, burjuva kadınlar grev öncesindeki haftaları grevi en sert şekilde kınayarak geçirdikleri için çoğunluk nezdinde çabucak çözüldü. Büyük patronların örgütleri grev karşıtı ortak bir açıklama yayımladılar ve hatta lokavtla karşılık verme tehdidinde bulundular. Bu nedenle hareketin sınıf karakteri son derece açık hale geldi.

Aynı zamanda erkeklerin greve çağırılması ya da bunun sadece kadınların katıldığı bir hareket olması hakkında da bir tartışma sürdü. Feminist Koordinasyon’un resmi sözcüleri dahil bazıları grevin ana amacı kadınların topluma katkısını görünür kılmak olduğundan erkeklerin katılımının amaca hizmet etmeyeceğini ileri sürdü.

Bazıları erkeklerin işlerindeki rolünün greve çıkan kadınların boşluğunu doldurmak olduğunu söyleyecek kadar ileri gittiler! Birleşik Sol lideri Alberto Garzón dahi bu doğrultuda konuştu. Bu erkekleri grev kırıcılığa çağırmakla aynı şeydi ve bir günlük grev çağrısında bulunan sendikalar olan CGT ile CNT tarafından kesin bir şekilde reddedildi. Sonuç olarak harekete hakim olanlar kadınlardı, özellikle genç ve kadın işçiler, ancak çok sayıda erkek de katılım gösterdi ve hareketi destekledi.

Grev aynı zamanda ev işlerinde greve gitmeyi kapsadığı için kadınların ev işlerindeki rolü de ateşli tartışmaların konusu oldu. Kadınların özgürleşmesi için ev işlerine ücret teminine dönük eski fikir canlandırıldı. Lucha de Clases’den yoldaşlar bu talebe karşı muhalefetlerini dillendirdiler.

Sonuçta kadınların özgürlüğü için mücadele ve kapitalizme karşı mücadele ön saflara çıktı. Greve ve gösterilere katılanların çoğu için ihtiyaç duyulan şeyin bir devrim olduğu ve bir devrimin gerçekleşmesi için kadınların merkezi bir rol oynaması gerektiği açıktı. Barcelona gösterisinde bazıları “1917 gibi hissediyoruz” yorumunda bulundu!

Aslında yönetici sınıfın kurnaz kesimleri kendilerini greve karşı açıktan muhalefet yürütenlerden uzaklaştırmak ve grevin içeriğini sulandırmak ve keskin uçlarını törpülemekle meşguller. El País’te grevin bir gün öncesindeki bir editoryal bu noktayı vurguladı: “Erkekler ve kadınlar arasında eşitlik savunusu… ideolojik değil ve araçsallaştırılamaz.” Söylemek istedikleri, iktidardaki PP’nin iddiasının tersine, grevin nitelik olarak anti-kapitalist olmadığı ve olmaması gerektiğiydi.

8 Mart feminist grevi İspanya’daki durumu temelden değiştirdi. Artık halet-i ruhiye güven ve güçle niteleniyor. Harekete geçtiklerinde emekçi halkın sahip olduğu gücü hissettik. Bunu gerçekleştirenlerin toplumun en fazla baskı gören kesimlerinden birisi olması tesadüf değil. Kolektif eylem, kadınları cinsel taciz ve erkek şovenizmine karşı haklarını koruma mücadelesinde daha fazla kendinden emin kılacak.

Çoğu zaman toplumdaki cinsiyetçilikle mücadele için “erkekleri eğitmek” gerektiği fikriyle, sadece kapitalizm ortadan kaldırıldığında insanların bilincini değiştirebileceğimiz fikri arasında sahte bir tartışma sürdürüldü. Yönetici sınıf zehirli ideolojisini kullanmaya devam ettikçe eğitim sadece sınırlı bir etki yaratabilir. Ancak 8 Mart’taki grev gibi bir hareket milyonlarca kadın ve erkeğin bilincini dönüştürdü. Marksistlerin yaklaşımı “kadınların konumuna ilişkin bir düzelme sınıf toplumu ortadan kaldırılmadan gerçekleşmez” gibi bir ifadeyle zaman zaman karikatürleştirilir. Aslında haklar ve reformlar için mücadele sürecinde işçi sınıfının (erkek ve kadınların) bilinci değişmeye başlar.

Bu olaylar toplumun geri kalanına dolaylı etkide bulunacak. 8 Mart grevi işçi sınıfının bütün kesimleri ve gençlik için müesses nizam karşısındaki mücadelelerinde takip edilecek bir örnek oldu. Ana sonuç şudur: pat durumunu aşmanın tek yolu tekrar sokaklara dönmekten geçiyor.

Bu temelde farklı talepleri birbirine bağlayan, sadece nefret duyulan ve yoz PP hükümetini değil aynı zamanda bütün 1978 rejimini onunla birlikte alaşağı edecek yeni bir hareket inşa etmek mümkün olacaktır. Tek eksik, bu işareti verme gücü olan bir liderlik.