Turkish

Dün öğleden sonra, ABD Hava Kuvvetleri'nin aktif görevdeki üyesi Aaron Bushnell, ABD emperyalizminin Gazze savaşındaki suç ortaklığını protesto etmek amacıyla Washington'daki İsrail Büyükelçiliği önünde kendini yaktı. Tek bir adamın bu cesur fedakârlık eyleminin haberi, yüz milyonlarca erkek ve kadının kalbinde güçlü bir şekilde yankılandı.

İsrail'in Gazze'ye yönelik soykırım savaşı çok önemli bir aşamaya ulaşıyor. Katledilen sivillerin dehşet verici görüntüleri dünya çapında bir tiksinti dalgası yarattı. Ortadoğu'daki başkentlerde binlerce kişi Gazze'ye destek için sokaklara dökülürken, Batı'da da yüz binlerce kişi hükümetlerinin İsrail'in işlediği suçlara ortak olmasını protesto etti.

GÜNCELLEME (26/01/24): Uluslararası Adalet Divanı (UAD) bugün verdiği bir kararla büyük bir çoğunlukla İsrail'in Gazze'de soykırım faaliyetleri gerçekleştirdiğinin "en azından makul" olduğuna hükmetti. Karar, İsrail'in Hamas'a karşı 'demokrasiyi' savunmak için savaştığı yönündeki öfkeli propagandasına bir darbe niteliğindedir. Aynı zamanda İsrail'in işgalini sonuna kadar destekleyen Batı'daki müttefikleri için de bir utanç kaynağıdır. Ancak alınan tedbirlerin İsrail'in bileğine vurulan bir tokattan biraz daha fazlasıdır ve soykırım niyetlerini kamuoyunun gözünden uzak tutması gerektiğine dair bir hatırlatma

Dün gece ABD ve İngiliz hava saldırıları, dünyanın en yoksul insanlarından bazılarının başlarının üzerine düzinelerce sofistike bomba yağdırdı. Batılı emperyalistlerin elleri Gazze halkının kanıyla sulanmıştır, ancak şimdiye kadar, evet, silahları, bombaları, parayı ve katliam için siyasi kılıfı sağlamış olsalar da, tetiği doğrudan kendilerinin çekmediği gerçeğinin arkasına saklanabildiler. Hayır, her zaman katliamın "ölçülü", "orantılı güç" ile gerçekleştirilmesi gerektiğinde ısrar ettiler. Şimdi Yemen'e doğrudan müdahale ederek bölgedeki çatışmayı pervasızca tırmandırdılar. Biz diyoruz ki: Yemen'den elinizi çekin! Kahrolsun emperyalist katiller!

İsrail hükümetinin Filistinlilere yönelik etnik temizliğe başlamasından bir ay sonra Barselona Liman İşçileri Örgütü (OEPB), "savaş malzemesi içeren gemilerin limanımızda faaliyet göstermesine izin vermeme" kararı aldı. USTP de (Liman İşçileri Sendikası) 8 Kasım'da aynı kararı aldı.

Dağlık Karabağ, en az 200 etnik Ermeni'nin öldürüldüğü kısa süreli çatışmaların ardından 20 Eylül'de ayrılıkçı bölgeden geriye kalanların Azerbaycan birliklerine teslim olmasıyla haritadan silindi. Son raporlara göre 100,000'den fazla Ermeni - neredeyse tüm nüfus - bölgeyi terk etmiş durumda. Enklav hükümeti 1 Ocak 2024 itibariyle "varlığının sona ereceğini" ilan etti.

Enternasyonal  Marksist Eğilim'in aşağıdaki deklarasyonu  Filistin halkıyla dayanışma içinde olduğumuzu ilan etmektedir. Hamas'ın 7 Ekim'deki sürpriz saldırısının ardından Gazze'ye kanlı bir intikam saldırısı düzenleyen gerici İsrail devletinin arkasında saf tutan Batı emperyalizmi ve uşaklarının iğrenç ikiyüzlülüğüne yanıt vermektedir. Ayrıca, Filistin için özgürlüğün neden yalnızca devrimci yollarla ve tüm bölgede kapitalizmin yıkılmasıyla elde edilebileceğini açıklıyoruz.

Hamas'ın dün (7 Ekim Cumartesi) İsrail'e yönelik saldırısı, İsrail istihbaratını ve askeri kurumlarını şaşırtan bir şok etkisi yarattı, ancak bu bizi hiç de şaşırtmamalı. Bu saldırı, İsrail tarihinin en sağcı ve gerici hükümetine liderlik eden Netanyahu'nun Filistinlilere yönelik artan şiddet baskısının doğrudan bir sonucudur.

Gezegenimizin geleceği fosil yakıtlardan temiz enerjiye başarılı bir geçişe bağlı. Zamana karşı bir yarış içindeyiz. Zira iklim bilimciler, küresel sıcaklıkların önümüzdeki beş yıl içinde sanayi öncesi seviyeleri 1.5C kadar aşma ihtimalinin yüzde 50 olduğunu tahmin ediyor. Son zamanlarda füzyon enerjisinde yaşanan büyük atılımlar, bu teknolojinin, güneşimize güç veren aynı süreçten yararlanarak, sınırsız, sıfır karbonlu bir enerji kaynağı olarak uygulanabileceğini gösterdi. Yine de, skandal bir şekilde, bu teknolojiye yapılan yatırımlar son 50 yıldır kısıtlanıyor. Neden mi? Kârlı olmadığı düşünüldüğü için.

2008'de başlayan kriz kapitalizmi teşhir etti. Milyonlarca genç ve işçi sadece sözde "neoliberalizme" değil, kapitalizmin kendisine meydan okumaya başladığı bir süreç başlattı. Ancak kapitalizmin bu krizi, solu iktidara taşımaktan çok, solu krize itti. Üstünkörü bakıldığında bu bir çelişki, ancak yüzeyin ötesine baktığımızda, bunun, içinde bulunduğumuz gibi bir dönemde reformist siyasetin sınırlarından kaynaklandığını görüyoruz.

Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda net bir kazanan çıkmadı. AKP'nin mevcut Cumhurbaşkanı Erdoğan (oyların yüzde 49,3'ünü alarak) ilk kez ikinci tura kalmaya zorlanacak. Rakibi ise CHP'li Kemal Kılıçdaroğlu olacak. Bu seçim, Türkiye'yi 20 yıldır yöneten AKP için zorlu  bir mücadeleydi ve yine de Erdoğan yerinden edilemedi.

Bir proleter bayram gününü, sekiz saatlik iş gününü elde etmenin bir aracı olarak kazanma fikri ilk kez Avustralya'da doğdu. Avustralyalı işçiler, 1856’da, sekiz saatlik iş günü için toplantılar ve gösteriler eşliğinde hep birlikte bir günlük iş bırakmaya karar verdiler. Bu kutlamanın tarihi de 21 Nisan olacaktı. Başta, Avustralyalı işçiler bunu yalnızca 1856 yılı için düşünmüşlerdi. Fakat bu ilk kutlamanın Avustralyalı proleter kitleler üzerinde çok büyük bir etki yarattı ki, onları hareketlendirdi, yeni bir heyecana yol açtı ve bu kutlamanın her yıl tekrarlanmasına karar verildi.

Fransız hükümetinin, 16 Mart'ta parlamento oylaması olmadan Macron'un emeklilik reformlarını geçirmeyi zorlamak için anayasanın 49.3. Maddesini kullanması, mücadelenin gelişmesinde bir dönüm noktası oldu. Ulusal Meclis'in baypas edilmesi, nüfusun geniş kesimleri tarafından haklı olarak fazlasıyla bir hakaret ve provokasyon olarak görülüyor.

Sözde sol aktivistler, hatta kendilerini Marksist olarak tanımlayanlar bile, sık sık umutsuzluk ve hayal kırıklığıyla haykırıyorlar: "Her şeyin ne kadar berbat ve içler acısı olduğuna bakın, neden hala daha bir devrim olmadı?" Alan Woods'un bu yazıda açıkladığı gibi, bu tür soruları soranların ne kitlelerin bilincinden, ne de Marksistlerin toplumun yüzeydeki görünümünün altında büyüyen gerilime nüfuz etmek için kullandıkları diyalektik yöntemden haberleri vardır. İlk olarak Mart 2022'de In Defence of Marxism(Marksizmi Savunurken) dergisinin 37. sayısında yayınlanan bu makale, dünyadaki durumun ve devrimin gerçek dinamiklerinin mükemmel bir analizini sunuyor. O yılın yazında

...

ABD bölgesel bankaları SVB Financial ve Signature'ın hafta sonu iflas etmesinin ardından bu sabah, bankacılık hisseleri - yalnızca ABD'de ve bölgesel bankalarda değil, tüm dünyada - hızla düştü. Peki bu iflaslara ne sebep oldu ve bu durumun daha geniş etkileri var mıdır?

Türkiye'yi ve  Suriye'yi vuran 6 Şubat depreminden bu yana hayatta kalan milyonlarca kişi kendi haline bırakıldığı için Türkiye'de öfke, kederi geride bırakıyor.

Kanal 4’te, 7 Eylül Perşembe günü, Gizli Tarih serisinin bir parçası olan, “Mutiny – Kızıl Ekim’in Gerçek Hikayesi” adlı büyüleyici bir program yayınladı. Bu olağanüstü belgesel bize, 1984’te yayımlanan Tom Clancy romanının, film versiyonu olan 1990 yapımı Kızıl Ekim Avı(The Hunt for Red October) adlı Hollywood filminin arkasındaki gerçek hikayeyi veriyor.

Karl Marx ile birlikte bilimsel sosyalizmin kurucusu olan Friedrich Engels’in 200’üncü doğum gününü kutlamayı, bu büyük insanın hayatından ve yaptığı muazzam katkılardan söz etme vesilesi olarak ele almalıyız. Marksizm, her ne kadar Marx’ın ismini taşısa da Engels tarafından yapılan hayati katkıları ve bu iki insanın hayatları arasındaki organik bağı unutmamalıyız. Engels, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde felsefe, ekonomi, tarih, fizik, filoloji ve askeri bilimler gibi farklı disipleri kuşatan ansiklopedik bir zihne sahipti. Bu disiplinlerin sonuncusu hakkındaki bilgisi ona “general” lakabını kazandırmıştı.

Page 1 of 5